Entegrasyon
mu, Asimilasyon mu?
Entegrasyon kelimesi moda haline geldi. Politikacılar,
medya, sosyologlar, aydınlar ve okullarda sınıflar entegrasyon
konusunu ele alıyor. Herkes entegrasyonu tartışıyor. Bunun
nedeni çok çeşitli ve farklı kültürlerin ve etniklerin birarada yaşamalarından
dolayı ortaya çıkan problemler. Daha doğrusu bu farklılıklardan
faydalanamayan ve bu sun-i problemleri oluşturan politikacılar.
Farklılıkların ortaya koyduğu
potensiyalı kullanamayan politikacılar entegrasyon deyince acaba gerçekten
entegrasyonu mu kastediyorlar? Yoksa entegrasyon perdesi ve entegrasyon ismi altında
asimilasyon politikası mı uygulanıyor? Bu soruları
cevaplamak için önce kelimelerin üzerinde durmamız gerekiyor.
Entegrasyon
nedir?
Sosyolog Meissner´e göre entegrasyon farklı parçaları özelliklerini
kaybetmeden yeni bir bütün haline getirmektir. Toplum bazında ele alırsak:
Azınlık ve çoğunluğun birbirine uyum sağlamasıdır.
Entegrasyonun hedefi azınlığın ve çoğunluğun aynı
haklara sahip olduğu bir toplum ortaya getirmektir.
Asimilasyon
nedir?
Asimilasyon, zorunlu olarak bir parçanın özelliklerini yok edip büyük
bir parçaya ilave etmektir. Yani azınlık kendi kültürel farklarını
ortadan kaldırıp çoğunluğun kültürünü benimseyip çoğunluktan
biri olmasıdır.
Kısacası entegrasyon azınlığın
çoğunluğa uyum sağlaması, fakat kendi değerlerini
kaybetmemesi, demektir. Entegre etmek, aynı zamanda kazanmak demektir,
asimile etmek değildir. Toplumu oluşturan etnik grupların tarihi,
kültürel ve dini miraslarını yok etmek değildir. Asimilasyon bu
mirasları yok etmektir, azınlığın çoğunluk içinde
eriyip kendi özelliğini kaybetmesidir. Birincisi
sosyal barış ve huzura ortam hazırlar. İkincisi ise yozlaşma
ve çürümeye yol açar.
Yukarıda sorduğumuz soruyu, yani
Politikacılar neyin peşinde? sorusunu, cevaplamaya çalışalım.
Bunun için Almanya´da ki (ve birçok Avrupa ülkerinde ki) bazı somut
uygulamalara bakalım:
Yukarıda ki uygulamalara bakarsak şöyle
bir manzara ortaya çıkıyor: Türkçe
öğrenme imkanları sınırlandırılıyor.
Peki neden hedefte dilimiz var? Çünkü kültürümüzü ve dinimizi öğrenmemiz
dilden geçer. Evinde anne babasıyla aynı dili konuşmayan, dışarıda
türkçe bilmediği için Türk dostu olmayan, camide hocayı anlamayan,
bir şahıs, kendini çoğunluğa asimile etme zorundadır. Zira kendi inanç ve kültür değerleri ile barışık
olmayan toplum ve nesillerin başka toplum ve kültürlerle entegrasyon sağlayabilmesi
mümkün olamaz. Olsa olsa hakim toplum
ve kültürün egemenliğine boyun eğerek erimeye ve kaybolmaya mahkum
olur. Bir diğer ifade ile asimilasyon kuralları işlemeye başlar.
Yani bir
toplumun özelliklerini ortadan kaldırmak için, bir azınlığı
asimile etmek için, konuştuğu dili unutmasına yol açmak
gerekir.
Lakin politikacılar, yabancıların
yeterince entegre olmadıklarını, olmamak için ayak
dirediklerini, bunun cezasınıda toplumun çektiğini düşünüyorlar.
Açıkca "asimilasyon" diyemedikleri için şöyle diyorlar:
Uyum sağlayacaksınız. Bizim değerlerimizi öğreneceksiniz,
bizim gibi yaşayacaksınız. müslüman kadınlar uyum
sağlamak istiyorsa önce başlarını açacaklar.
Evde, okulda dilinizi konuşmayın, entegre olamazsınız,
toplumun içinde eriyin, yok olun ya da biz gibi olun!
Toplumsal gereksinimi yeterince karşılayacak sağlıklı
ve bilimsel mekanizmalar kurulmamaktadır. Açıkcası insanların
dilini ve dinini öğrenebileceği eğitim-öğretim fırsat
ve imkanlarını sağlama konusunda devlet tarafından samimi çabalar
görmekte zorluk çekiyoruz.
Şimdi siz karar verin. Entegrasyon mu veyahut
asimilasyon mu? Entegrasyon
araç mı, amaç mı? Hedef asimilasyon mu? Hangisi söz konusu?
Tabiki entegrasyon için çalışan görevlilerin
iyi niyetlerini göz ardı etmek mümkün değil. Fakat politikacaların
hangi hedef için çalıştıkları tam belli değil.
Gelecek sayımızda Bielefeld şehrini daha detaylı analiz
edeceğiz.
Yayınlandığı
Gazete: Anadolu Aralık 2006